kanser çeşitleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanser çeşitleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2009 Salı

Kanserin teşhisi ve tedavisi


Kanserin teşhisi ve tedavisi
Aşamalar
Kanser apansız gelişerek hastanın durumunun hızla bozulmasına neden olabilir ya da yıllarca yavaş yavaş ilerleyebilir. Yavaş ilerleyen kanserde kişi durumunun farkında olmayabilir bu yüzden tedavide geç olur. Amerikan kanser derneği kanserin 7 temel uyarı işaretini belirtmiştir:
• Bağırsak ve idrar kesesi işleyişinde değişiklik
• Olağan dışı kanama ya da akıntı
• Memede veya başka bir yerde kalınlaşma ya da şişme
• Sindirim bozukluğu ya da yutkunma güçlüğü
• İnatçı ses kısıklığı ve ya kalınlaşması
• sindirim ya da yutkunma güçlüğü
• Bir siğil ya da et beninde gözle görülür değişiklik

Başlaması ve yükselmesi. Kanserin gelişmesinde genel özelliklerden biri, kansere yol açıcı etkenin ilk etkisinde kalış ile kanserin ortaya çıkışı arasında geçen uzun süredir. Hemen her kansere yol açıcı etmen çeşidinde, kanserin belirti vermediği bir dönem vardır. Yükseltici bir etkenin uygulanması kısa .aralarla değil de, uzun aralarla tekrarlanırsa, her iki olguda toplam aynı yükseltici etken kullanılmış olduğu halde, hiçbir kötücül ura yol açmaz.

İlerleme. Bir urun başlaması ve yükselmesi oluştuktan sonra, iyicil biçimden kötücül biçime, düşük derecede kötücül bir urdan, hızla büyüyen, son derece kötücül bir ura doğru ilerleyebilir. Bir kanserin ilerlemesi, bir hücrede, bir ya da daha çok sayıda kromozomda önem taşıyan bir ya da daha çok anormallik Orta'ya çıktığı, ardından hücre aşırı ölçüde büyüdüğü ve çoğaldığı zaman oluşur.

Bazı urlar "duraklar" ve kötücül olma yönünde ilerlemeye koyulmadan önce, yıllarca belirti vermez durumda kalabilirler. Bazılarıysa, iyice ilerleme aşamasına girmeleri ve metastaz göstermeleri durumunda bile, büyümeleri durabilir ve hastanın geri kalan ömrü boyunca belirtisiz kalabilir


Korunma
Kanserden korunma, herhangi bir başka hastalıktan korunma gibi, nedenleri ve doğal gelişmesi konusunda edinilmiş bilgiye dayanır. İnsanlardaki kanserlerin büyük çoğunluğu (belki de % 80 ya da 90'ı) çevreyle bağlantılıdır; bu yüzden, söz konusu çevre etkenlerinin ortaya çıkarılması ve ortadan kaldırılması ya da denetim altına alınması, kanserin önlenmesine en mantıklı yaklaşım olarak görülmektedir.
Kansere yol açan etkilerin ortaya çıkarılması için iki yöntem, geniş çapta kullanılmaktadır. Etkenin bakterilerde değşinime yol açma yeteneğini hızla ölçen Ames testi, % 90'dan fazla etkilidir ve kansere yol açabilecek etmenlerin (gerekirse bu etmenler daha sonra denek hayvanları üstünde denenir) ortaya çıkarılmasında geniş çapta kullanılmaktadır.

Kanser yapıcı kimyasal maddelerin hayvan testleriyle ortaya çıkarılması, masraflı olmasına karşılık, belirli bir etmenin kansere yol açıp açmadığından emin olmanın tek yoludur.

Kansere yol açan çevre etmenlerinin kanserin doğal gelişme sürecinin yükselme aşamasıyla çok sıkı biçimde ilişkili olduğu sanılmaktadır. Sözgelimi, kadınlardaki meme kanserinin, beslenme rejiminde yağ alımıyla ilgisi olduğu ve akciğer kanserine sürekli olarak uzun süre sigara içmenin neden olduğu açıktır. Sigara dumanı, başlatıcı birçok etken içermekle birlikte, sigarayı bırakmak, bir yıl kadar sonra, kansere yakalanma olasılığının düşmesine yol açmaktadır. Hastalığın görülme sıklığı,yükseltici etkenlerin sürekli etkisi nedeniyle sürekli biçimde sigara dumanı almakla doğrudan doğruya ilişkilidir.Özet olarak akciğer kanseri sigarayı bırakmakla meme kanseri de beslenme rejiminde yağ ve kalorileri azaltmakla önlenebilir.


Teşhisi ve Tedavisi
Kanser tedavisinin başarılı olması için, teşhisin, çoğunlukla, hastalığın doğal gelişmesinin erken bir evresinde, özellikle de kanserin metastaza doğru ilerlemesinden önce konulması gerekir. Bütün insan kanserlerini birbi-çimli olarak saptayabilen bir test bulunmamasına karşın, çeşitli kanserleri erken teşhis etmek için bazı yöntemler geliştirilmiştir. Bunlar içinde en üstün olanı, teşhis amaçlı hücrebilimin, özellikle de dölyatağı boynu kanserinin varlığını belirlemek için 50 yıl kadar önce Yunanlı hekim Georghios Papanicolau'nun geliştirdiği PAP TESTİ'dir. Bu tarama işleminin yerleşmesinden bu yana, dölyatağı boynu kanserleri ile endometriyum kanserlerinden ölüm oranı önemli ölçüde azalmıştır.

İdrar kesesi, meme, akciğer, mide ve yemek borusu kanserleri de çeşitli hücrebilim yöntemleriyle erken teşhis edilebilir. Kanser "markerleri" (yani serum, idrar; vb. beden maddelerinin örneklerinde laboratuar yöntemleriyle kolayca saptanan biyaokimyasal etkenler) de kullanılmıştır. Prostat kanserinde asit fosfataz gibi bazı enzim etkinlikleri de, erken teşhis olanağı sağlamıştır. Kadınlarda erken meme kanseri taramasında, röntgen taraması eskiden göğüs röntgeniyle yapılırken, günümüzde meme röntgeniyle (mamografi) yapılmaktadır. Kalın bağırsak kanserinin erken teşhisi için dışkıdan kan arama testleri de hızla yaygınlaşmaktadır.


Cerrahi tedavi
Bütün tarama tekniklerinde, varılan "kanserli" sonuçlarının, kabul edilmiş teşhis ölçütleriyle doğrulanması gerekir; en yaygın kullanılan teşhis ölçütü, kanserin bir patoloji uzmanı tarafından mikroskop aracılığıyla teşhisidir. Bu teşhiste kullanılacak örneğin elde edilebilmesi, genellikle cerrahi girişim gerektirir. Şüpheli bir kötücül urun ya da bir.parçasının teşhis amacıyla alınmasına, "biyopsi" adı verilir. Bir biyopside urun kötücüllüğünün anlaşılmasıyla, kesin tedavi yöntemi hemen saptanabilir.

Kanserin cerrahi girişimle (ameliyat) alınması, en eski, en klasik tedavi yöntemidir. Tedavi amaçlı cerrahi girişim, ister iyicil, ister kötücül olsun, hiçbir metastaz belirtisi bulunmayan ilk urlara uygulanır. Metastaz bozun-ları varsa, bedendeki kanserli doku kitlesinin miktarını azaltmak amacıyla, ilk uru ve bazı metastaz urlarını çıkarmak için de cerrahi girişim uygulanabilir. Bu ikinci cerrahi uygulama, başka tedavi çeşitlerinin hazırlığı niteliğindedir ya da kan dolaşımının engellenmesi, bağırsakların tıkanması, kanserin sinir gövdelerine yayılması nedeniyle şiddetle ağrı gibi özel bozuklukları hafifletmek amacıyla yapılır.


Işın Tedavisi (Radyoterapi)
İyonlaştırıcı radyasyon kullanılarak kanserin tedavisini amaçlar. Kobalt-60'ın yaydığı gamma ışınları ya da lineer hızlandırıcılardan elde edilen X-ışınları en sık kullanılan iyonlaştırıcı radyasyonlardır. Işın tedavisinin amacı hastalıklı dokuya en yüksek dozu verirken hastalıklı dokuyu çevreleyen sağlam dokuya en az radyasyon vermektir. Işın tedavisinin (röntgen tedavisi) başarısı, ışınım kaynağına ve kötücül urun, ışınımın öldürücü etkisine duyarlılığına bağlıdır. Kötücül lenfomalar, kan kanserleri ve karsinomların çoğunluğu, göreceli olarak, en azından bu tür tedavilerin ilkinde, ışınıma duyarlıdır


Kimyasal tedavi (İlaç tedavisi)
Kötücül urların çoğunda, metastaz yapmaları durumunda, cerrahi tedavi ve çoğunlukla da, ışın tedavisi, iyileşmeyi sağlayamamaktadır. Enfeksiyon hastalıklarında olduğu gibi, olanak varsa, hastanın hastalıktan bütünüyle kurtarılması gerekir. Söz konusu kötücül urların çoğunda, tam anlamıyla iyileşme çok ender olmakla birlikte, kimyasal tedavi (kemoterapi de denir) yani kimyasal maddelerle tedavi, birçok hastada, özellikle çeşitli kanser biçimlerine tutulmuş çocuklarda, etkin yaşam süresini uzatmaya yardımcı olmaktadır.
Kanser tedavisinde yeni ilaçların araştırılması ve geliştirilmesi uzun ve sıkıntılı olmuştur. Kansere karşı ilaçların geliştirilmesi, araştırılmakta olan ilacın seçilmesi, etkililiğinin hayvan sistemlerinde taranması, ilacın bedendeki etkilerinin incelenmesi ve hastalarda kapsamlı denemeler gibi aşamaları kapsar. Bazı hormonlar, özellikle de steroyit cinsellik hormonları ile böbreküstü kabuğu hormonları, çeşitli mikroorganizmalar tarafından doğal olarak üretilen antibiyotikler, cezayirmenekşesi çiçeğinden çıkarılan vinblastin ve vinkristin de dahil bitki alkaloyitleri, alkilleyici etkenler (yani doğrudan DNA'yla tepkimeye giren kimyasal maddeler) ve yapı bakımından normal metabolizma bileşenlerine benzeyen, onlarla bazı metabolizma işlevlerinde rekabet eden (böylece normal metabolizma yollarının daha çok kullanılmasını engelleyen) metabolizma bileşenleri karşıtları, insan kanserinin ilaçla tedavisinde etkisi görülmüş başlıca bileşiklerdir

KANSERİN NEDENLERİ


Kanserin Nedenleri

Kanser yapıcı maddeler kanserojen madde olarak adlandırılmaktadır. Bunlar kimyasal, biyolojik, fiziksel etkenlerdir. Genel sebepler
• Dengesiz beslenme %35
• Sigara %30
• Enfeksiyon hastalıkları %10
• Mesleki nedenler %4
• Alkol %3
• Çalışma yerinin tozlu ve pis olması %2
• Gıdalara konan katkı maddeleri %1


Kimyasal etkenler
Kansere yol açan kimyasal maddelerin, molekül yapıları çeşitlidir; başlıcaları arasında karmaşık karbonhidratlar, aromatik aminler ve bazı metaller, ilaçlar, hormonlar ve yosunlar ile bitkilerde doğal olarak oluşan kimyasal maddeler sayılabilir. Nitrozaminlerin (basit organik azot oksitleri) çoğu kanser yapıcıdırlar ve insan bedeni içinde üretiliyor olabilirler. Hidrokarbonlar ve nitrozaminler, sigara dumanının içinde bulunan maddelerdir ve sigara içenlerde akciğer kanserinin ortaya çıkmasını kolaylaştıran kanser yapıcı etkenleri bu maddelerin oluşturdukları düşünülmektedir.
Bazı aromatik aminler,özellikle de 2-naftil- amin, başlangıçta kumaş, vb. maddeleri boyamak için boya sanayisinde kullanılırken, işçilerde idrar kesesi kanserine yol açtığının anlaşılmasından bu yana, kullanılmamaktadır. Bir başka sanayi kimyasal gazı olan vinil kloridinin, bu gazın etkisinde kalan işçilerde gelişen karaciğer kan damarları sarkomuyla ilintisi belirlenmiştir.
Kanser tedavisinde kullanılan bazı alkilleyici etkenleri kapsayan birkaç ilaç da kanser yapıcıdır; bununla birlikte, söz konusu ilaçlardan, kanser hücrelerinin DNA zincirlerini koparmak, böylece hücreleri öldürmek için yararlanılmaktadır (normal hücrelerde kansere neden olan etken de bu aynı nitelikleri taşır). Yaşdönümü (menopoz) sonrasında kadınlara verilen yüksek östrojen (bir dişilik hormon grubu) düzeyleri, kadınlarda dölyatağı kanseri olasılığını artırmakta, bu sorunu önlemek için, yaşdonümüne girmiş kadınlara östrojen, projesteronla birlikte verilmektedir. Aspergillus adlı mantar türü tarafından üretilen karmaşık bir molekül olan aflatoksin B, çeşitli kanserlere, özellikle de karaciğer kanserine yolaçar. Arsenik içeren bazı tuzların da, deri ve karaciğer kanseriyle ilişkili oldukları düşünülmektedir.
Dış görünüşleriyle birbiriyle ilgisi olmayan bunca çeşitli kimyasal yapının, ortak bir mekanizmayla kanser yapabilecekleri James ve Elizabeth Miller'ın 1960 yıllarındaki çalışmalarıyla ortaya konmuştur. Söz konusu araştırmacılar, kimyasal kanser yapıcı maddelerin kanser yapıcı etkilerini gösterebilmek için, önce, hücre makromolekülleriyle , özellikle de DNA'yla doğrudan tepkimeye girme yeteneği bulunan etkin (ya da "sonul") bir biçime metabolize olmaları gerektiğini ortaya koymuşlardır. Başka araştırmalar da, normal hücreden bir kanser hücresinin oluşmasının, o hücrenin DNA'sındaki kimyasal ya da yapısal bir değişmenin sonucu olduğu yolundaki varsayımı güçlendirmiştir.
Biyolojik etmenler
Birçok hayvan ve insan kanseri ile çeşitli asalaklar arasında ilişki kurulmuş olmakla birlikte, tam mekanizmaları öğrenilememiş ya da kanıtlanamamıştır. Sözgelimi, oldukça sık rastlanan şistozoma hastalığına neden olan kan yapraksolucanlarının, daha sonra, özellikle Mısır'da çok rastlanan idrar kesesi kanserine yol açtığı sanılmaktadır. Ama, en açık biçimde belirlenmiş kanser yapıcı etkenler, aşağı yapılı hayvanlarda yaygın bir biçimde urlar oluşmasına yol açan kan-seryapıcı virüslerdir. Bu virüslerden yalnızca birkaçının bazı insan kanserleriyle ilgili olduğu anlaşılmış ve en az birinin bir kan kanseri biçimine neden olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır.
Bazı papilloma virüsleri ile "Epstein-Barr virüsü" adı verilen ve enfeksiyöz mononükleoz hastalığına yol açan bir uçuk (herpes) virüsü, insan kanserleriyle ilgisi belirlenmiş virüsler arasındadır. Afrika'da yaygın olarak rastlanan Burkit lenfoması adlı kötücül ur ile.Çin'de yaygın olarak görülen bir boğaz-burun kanserine de, söz konusu uçuk virüsünün yol açtığı düşünülmektedir. Bir virüs enfeksiyonuyla ilgili bir başka insan kanseri de, bazen B tipi karaciğer iltihabını (hepatit-B) izleyen bir tür karaciğer kanseridir.
Bir insan kanseri ile bir virüs arasında kurulan bir başka bağıntı da, T-hücresi lösemisi ile HTLV-1 adı verilen bir retrovirüs arasındakidir; bu kanser Japonya, Antil adaları ve ABD'nin güneydoğusunda, yaygındır.
Kanser yapıcı virüsler, genom yapılarına göre DNA ve RNA virüslerine ayrılabilir. DNA virüsleri temelde, kendi genetik bilgilerini doğrudan doğruya konaklarının hücrelerine sokarlar, buna karşılık Epstein-Barr virüsünün konak hücresinin çekirdeğinde, konak DNA'sın-dan ayrı olarak, "plazmit" adı verilen bir çekirdek maddesi biçiminde birçok kopya halinde bulunabilir. Öte yandan, HTLV-1 gibi RNA virüslerinde, genetik bilgilerin, önce, virüs tarafından sağlanan "karşı aktarıcı" (re-verse transkriptaz) adlı bir enzimle DNA'ya şifrelenmesi gerekir.
Kanser yapıcı virüslerin bütün biçimleri, virüsün etkilediği hücrenin kanserli bir hücreye dönüşmesi için gerekli bir ya da daha çok geni içerirler. "Onkogen" (kanser yapıcı gen) adı verilen bu tür genler en iyi; kanser yapıcı RNA virüslerinin genomlarında ayırt edilir. Günümüzde birçok onkogenin, bulaştıkları hücrelerin normal hücre genomlarında kendileriyle çok yakın akraba karşılıkları bulunduğu belli olmuştur. Bununla birlikte, virüs onkogen biçiminin farklı bir yapısı vardır ve herhangi bir mekanizma tarafından etkin duruma getirilerek anormal bir biçimde davrandığı ve hücrenin kanserli hücreye dönüşümüne yol açtığı sanılmaktadır. Bazı kanser yapıcı virüsler, normal hücrelerde bulunan, "C-onkogenler" diye adlandırılan karşılıklarını, birkaç mekanizmadan biriyle etkinleştirip, bunun sonucunda kanserli hücreye dönüşmenin ortaya çıkmasına yolaça-bilirler. Kimyasal maddelerin ya da ışınımın (ya da her ikisinin) etkisinin, C-onkogenlerin etkinleşmesine yol açan benzer mekanizmalar oluşmasına neden oldukları sanılmaktadır.


Fiziksel etkenler
Morötesi ışınım ve yüksek enerjili öbür ışınımlar, insan ve hayvan kanserlerine yol açabilirler. Güneşin morötesi ışınımlarının etkisi altında kalmak ile deri kanserinin ortaya çıkması arasında, karşılıklı bir bağıntı vardır. Işınımların neden olduğu kanserler arasında, kan kanserinin yanı sıra, tiroit, meme, mide, dölyatağı ve kemik kanserleri de sayılabilir. Bu nedenle, röntgen ışınları gibi atışılmış teşhis araçları, incelenen kişinin aşırı ışınım altında kalmamasına özen gösterilerek kullanılır; hekimlerin, ayrıca, morötesi ışınımlar yayan lambaları (solaryumlarda, vb.) kullanan kişileri de, aşırı ışınım altında kalmamaları konusunda uyarmaları gerekir.
Deri altına plastik ya da daha başka filmler ya da diskler yerleştirilerek deney hayvanlarında kanıtlandığı gibi, fiziksel olarak uyarılmış sarkomlar üretilebilir. Bu disklerin yaşamının yaklaşık yarısı süresince hayvanda kalmasının ardından, genellikle çevresinde sarkomlar gelişir. Oysa disk deri altına takılmadan önce yapısı belirgin bir biçimde değiştirilirse, hiçbir ur gelişmez. Dolayısıyla, kansere neden olan, diskin kimyasal bileşimi değil fiziksel yapısıdır.
Akciğerlerin mezotel örtüsünü tahriş eden, insanlarda ve hayvanlarda mezotelyomlar oluşmasına yol açan inorganik bir billur olan asbestte de benzer bir durum söz konusudur. Bu inorganik bileşiğin kanser ya; özellik taşıması için, belirli bir billur yapısının bulunması gerekir ve bu billur yapısının yıkılması ur oluşmamasını sağlar.

KANSER




KANSER

Vücudumuzda tüm organlar hücrelerden oluşur. Hücreler vücudumuzun en küçük yapıtaşlarıdır ve ancak mikroskopla görülebilirler.

Sağlıklı vücut hücreleri (kas ve sinir hücreleri hariç) bölünebilme yeteneğine sahiptirler. Ölen hücrelerin yenilenmesi ve yaralanan dokuların (vücut içi ve dışındaki) onarılması amacıyla bu yeteneklerini kullanırlar. Fakat bu yetenekleri de sınırlıdır. Sonsuz bölünemezler. Her hücrenin hayatı boyunca belli bir bölünebilme sayısı vardır. Sağlıklı bir hücre gerektiği yerde ve gerektiği kadar bölüneceğini bilir.

Buna karşın kanser hücreleri, bu bilinci kaybeder, kontrolsüz bölünmeye başlar ve çoğalırlar. Kanser hücreleri birikerek tümörleri (kitleleri) oluştururlar, tümörler normal dokuları sıkıştırabilirler, içine sızabilirler yada tahrip edebilirler. Eğer kanser hücreleri oluştukları tümörden ayrılırsa, kan yada lenf dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine gidebilirler. Gittikleri yerlerde tümör kolonileri oluşturur ve büyümeye devam ederler. Kanserin bu şekilde vücudun diğer bölgelerine yayılması olayına metastaz adı verilir.

Kanser, kötücül urların anormal bir şekilde çoğalmasına verilen addır. Klinik özellikleri ve tedaviye gösterdikleri tepki açısından birbirinden son derece farklı çeşitli durumlara verilen genel ad. Bütün kanserlerde ortak olan özellik, bir hücre tipinin denetimsiz biçimde çoğalması ve normal dokuları kaplamasıdır. Bunun nedeni, hücre DNA sında iki aşamada gerçekleştiği sanılan değişikliklerdir .

İyi huylu urlar
Bunlar tehlike oluşturmayan hücrelerdir genellikle damar şişkinliği kas şişkinliği şeklinde görülürler. Ancak bazen aşırı şekilde büyüdüğünde diğer organları sıkıştırabilir ve alınması gerekebilir.

Kötü huylu urlar
Diğer ismi ile kanser: Hücreler vücuda yabancılaştığından hücre yapıları değişir, başkalaşır ve çok hızlı bölünerek (yani çoğalarak) çevresindeki hücre ve dokuları tahrip eder. Kanserli hücreler kan veya lenf yolları ile başka bölgelere gider ve oralarda yavru hücreler (metastaz) oluşturarak yayılırlar.

19. yüzyıl'da "beyaz ölüm" diye nitelendirilen verem, Ortaçağ'da "kara ölüm" diye nitelendirilen veba, ondan önce de cüzzam gibi, günümüzün toplumunda da kanser, insanların çoğunluğu tarafından en çok korkulan hastalıklar öbeğidir. Teşhis ve tedavi yollarının araştırılması, "kanserbilim" (onkoloji) diye adlandırılan tıp dalının alanıdır.

1980 yıllarının ortalarında dünyada her yıl yaklaşık 6 milyon yeni kişinin çeşitli kanserlere yakalandığı ve 4 milyondan çok kişinin kanserden öldüğü bildirilmiştir. Söz konusu verilerle, en yaygın öldürücü kanser biçimi mide kanseriyken (özellikle Asya'da), günümüzde, gelişmekte olan ülkelerde sigara içmenin yaygınlaşması dolayısıyla, akciğer kanseri hızla tırmanmış ve en çok ölüme yol açan kanser biçimi haline gelmiştir