4 Mayıs 2008 Pazar

İNSANDA SİNDİRİM SİSTEMi

İnsanda sindirim sisteminin bölümleri:

a)Ağız: Dişler, dil, dudaklar b)Tükürük bezleri c)Yutak ve yemek borusu d) Mide e) ince bağırsak f). Kalın bağırsak g)Anüs Sindirime yardımcı organlar : Karaciğer , Pankreas

a. Ağız: İnsanda sindirim ağızda başlar. Ağızda sindirime yardımcı olan dişler, dil ve ağıza açılan tükrük bezleri bulunur. Ağızda; dışarıdan alınan besin maddeleri dişler yardımıyla mekanik olarak, tükürük içinde bulunan enzimle kimyasal olarak sindirime uğratılır.
Dişler, besinlerin mekaniksel olarak parçalanmasını sağlar. Dişin dıştan içe doğru kesiti incelendiğinde mine, dentin ve öz olmak üzere üç bölüm ayırt edilir.
Dil, çizgili kaslardan yapılmış olup, tat almaya, besinleri karıştırmaya, yutmaya ve konuşmaya yarar.

b.*Tükrük Bezleri: Kulak altı, dil altı ve çene altı olmak üzere, ağızda üç çift tükrük bezi bulunur. Tükrük içerisinde amilaz, mukus, Na+ ve Ca++ iyonları vardır. Tükrükte bulunan amilaz pişmiş nişastayı kimyasal olarak parçalayabilir.

c. Yutak ve Yemek Borusu: Dil besinleri yutağa doğru iter. Bu sırada soluk borusu gırtlak kapağı ile kapatılır. Yutak ile mide arasında yemek borusu bulunur. Yutulan besinler yemek borusuna geldiğinde, yemek borusu peristaltik hareketlerle kasılarak besinin ilerlemesini sağlar. Olayda yerçekimininde katkısı vardır.

d.Mide: Mide besinleri depo eden, mekanik olarak parçalayan ve proteinleri sindirmek için enzim salgılar.. Çalışması otonom sisteme ait vagus sinirleriyle denetlenir.

Mide bezleri tarafından mide özsuyu salgılanır. Mide özsuyunun salgılanması gastrin hormonu tarafından sağlanır. Mide özsuyu içerisinde hidroklorik asit (HCl), pepsinojen ve süt çocuklarında lap enzimi bulunur. Mide ortamı asidikdir (pH 2 – 3). Goblet hücrelerinin salgıladığı mukus, mide yüzeyini HCl etkisinden korur.

e. İnce Bağırsak: Kimyasal sindirim ince bağırsakta tamamlanır. Gerekli enzimler ve yardımcı sıvılar, pankreas, karaciğer ve bağırsak çeperinden gelir. Sindirimi tamamlanmış besin maddelerinin emilimi en fazla buradan olur. İnce bağırsağın mideden sonra ilk bölümüne oniki parmak bağırsağı, bundan sonra gelen kısma boş bağırsak ve en son bölgeye kıvrımlı bağırsak denir.
İnce bağırsağın iç yüzeyinde emilme yüzeyini artırıcı villus (tümör) adını verdiğimiz çıkıntılar yer alır. İnce bağırsakta besinlerin hareketini kolaylaştıran, mukus salgılayan goblet hücreleri bulunur. İncebağırsakta besinler yemek borusunda olduğu gibi peristaltik hareketlerle ilerler.

f. Kalın Bağırsak: Kalın bağırsak sindirilmeyen maddeleri toplama ve atma işini görür. İnce bağırsakla kalın bağırsağın birleştiği yerde kör bağırsak (çekum) bulunur.
İnsanda, bu kör bağırsağın ucunda, körelmiş bir çıkıntı apandix bulunur. Kalın bağırsak rektum denilen bir yapı ile sonlanır. Rektumun dışa açılan kısmına anüs denir. Kalın bağırsakta ince bağırsaktan farklı olarak villuslar bulunmaz ve kimyasal sindirim yapılmaz.

g. Pankreas : Pankreas dış salgı olarak farklı besinler için sindirim enzimleri içeren pankreas özsuyunu salgılar. Bunların en önemlileri; amilaz,

lipaz, peptitaz ve nükleazlar dır.
Pankreas özsuyunun salgılanması ince bağırsaktan gelen sekretin hormonu tarafından düzenlenir.

h. Karaciğer: Karaciğer vücudun en önemli organlarındandır. Karaciğerin yapı ve görevi birimi lopcuklardır.
Karaciğerin alt yüzeyinde safra kesesi (öd kesesi) bulunur. Karaciğer hücreleri tarafından üretilen safra karaciğer kanalıyla öd kesesine getirilir.
Safranın içinde safra tuzları, kolesterol, yağ asitleri, safra pigmentleri ve su bulunur.

Safranın Görevleri :
· Yağların mekanik olarak sindirilmesini sağlar.
· Yağda eriyen A - D - E - K vitaminlerinin emilimini artırır.
· Mideden gelen asidik besinleri bazik hale getirir.
· Bağırsak kokuşmalarını önler, zararlı bakterilerin üremesine engel olur.
· Bağırsak villuslarının hareketini artırır.
Karaciğere iki kaynaktan kan gelir. Birincisi dalak ve sindirim organlarıdır. Bunlardan toplanan kan, kapı toplar damarı ile karaciğere götürülür.
İkincisi damar ise aortun bir koludur. Aorttan gelen kan karaciğer atar damarı yoluyla karaciğere ulaşır.

Karaciğerin Görevleri :
· Vücut ısısını düzenler.
· Antitoksik fonksiyonu ile zehirli (toksik) maddeleri zehirsiz hale getirir.
· Pıhtılaşmada rol oynayan protrombin ve fibrinojeni üretir.
· Yaşlı alyuvar hücrelerini parçalar. Embriyo döneminde kan hücrelerinin üretimini sağlar.
· Kanda bulunan fazla glikozu glikojen halinde depo eder.
· Safra üretir ve salgılar. Bunun için alyuvarların parçalanması sırasında

açığa çıkan hemoglobini kullanır.
· Kanın damar içinde pıhtılaşmasını engelleyen heparini üretir.
· D, B, A ve bağırsaklarda sentezlenen, kanın pıhtılaşmasında rol oynayan K vitamini ile; demir, kalsiyum, bakır, protein ve yağları depo eder. Karotenden A vitamini sentezler.
· Zehirli (amonyaklı) maddeleri daha az zehirli üre ve ürik asit haline dönüştürür.
· Cinsiyet hormonlarının fazlasını yok eder.
· Lenf yapımında görev alır. Antikorların önemli bir kısmını üretir.
· Proteinlerin karbonhidrat ve yağlara dönüşümünü

OMURGASIZLARDA SİNDİRİM

B. OMURGALILARDA SİNDİRİM
Bazılarında besinlerin alınması ve sindirilmeyen artıkların atılması aynı açıklıkla sağlanır. Böyle sindirim sistemlerine eksik sindirim sistemi denir. Hidrada ve planaryada sindirim sistemi bu tiptendir.
Hidrada sindirim boşluğunun tek açıklığı hem ağız hem de anüs olarak görev yapar.
Planaryada sindirim kesesi, hidradakinden farklı olarak dallanmalar yaparak vücudun her tarafına uzanır.
Yuvarlak solucanlardan başlayarak birçok hayvanda, iki açıklıklı ve değişik kısımları özelleşmiş boru şeklinde sindirim kanalı bulunur. Bu şekilde olan sindirim sistemine tam sindirim sistemi denir.
Halkalı solucanlardan olan toprak solucanında tam sindirim sistemi bulunur. Alınan besinler, yemek
borusundan geçerek kursağa gelir, besin maddeleri burada yumuşatılır ve taşlık denilen bölgeye aktarılarak taşların yardımıyla mekanik olarak parçalanır. Daha sonra bağırsağa geçen besinler, buradaki hücrelerden salgılanan enzimlerle sindirilir. Sindirim ürünleri bağırsak hücreleri tarafından emilir ve artık maddeler anüsten dışarıya atılır.

C. OMURGALILARDA SİNDİRİM
Omurgalı canlıların tamamında ağızla başlayıp anüsle ve kloakla tamamlanan tam sindirim sistemi bulunur.

Kuşlarda gaga şeklini almış ağızda diş bulunmaz. Dişlerin yaptığı işi kuşlarda taşlık üstlenmiştir. Kursak besinlerin biriktirilmesini ve yumuşatılmasını sağlar. I. mide (bezli mide) besinlerin yumuşatılmasını ve kayganlaştırılmasını sağlar. Kuşlarda kimyasal sindirim ince bağırsağa bağlı pankreastan ve karaciğerden gönderilen yardımcı sıvılar sayesinde gerçekleştirilir. Artık maddeler kloaktan dışarıya atılır. 2. mide (taşlık) besinlerin taşlar yardımıyla mekanik olarak sindirilmesini sağlar.

Memelilerden; geviş getirenlerde mide dört bölmelidir. Otcul olan bu canlılarda besin öğütücü ve kesici dişler tarafından alınır işkembeye gönderilir. Burada belli bir süre depo edilir. Bu sırada bazı bakteriler yardımıyla besinin bir bölümü parçalanır.
Depolanan besin daha sonra ağıza parça parça gönderilip çiğnenir. Bu olaya geviş getirme denir. Ağızda çiğnenen besinler, ikinci kez yutulunca; besin, sindirim sıvılarıyla parçalanır. Bu canlıların ince bağırsağı oldukça uzundur. Selülozun sindirimi de canlıdan salınan enzimlerle değil, sindirim sisteminde bulunan tek hücreliler ve bakteriler tarafından salgılanan enzimlerle olur.

SİNDİRİM SİSTEMİ

Canlılar enerji ihtiyaçlarını karşılamak için beslenmek zorundadır. Fakat bazen dışarıdan besin almak tek başına yeterli olmaz. Çünkü büyük besin molekülleri hücre zarından geçemezler. Besinlerin hücre zarından geçebilecek büyüklüğe kadar parçalanmasına sindirim, bu olayın gerçekleştiği sisteme de sindirim sistemi denir. Sindirim olayının gerçekleşebilmesi için su ve enzim mutlaka gereklidir.

NOT: Canlıların bir kısmı sindirilmiş besini dışardan hazır alırken, bir kısmı da aldığı besini kendisi sindirir

a) Disaridan sindirilmemis besini hazır alan canlılar:Boyle canlilar genellikle parazit canlılardir, bağırsak solucanı gibi). Bunlarda sindirim olayından ve sindirim sisteminden bahsedilemez.

b) Dışarıdan sindirilmemiş besin alan canlılar:Böyle canlıları da ikiye ayırabiliriz.

1. Sindirim sistemi taşımayan canlılar: Bir hücreli ler, sünger sölentere gibi omurgasız canlılar.

2. Sindirim sistemi taşıyan canlılar: Hayvanların büyük bir çoğunluğu

UYARI:Sindirim bir hidroliz olayıdır.Sindirim olayının amacı besinleri hücre zarından geçebilecek büyüklüğe parçalamaktır diyebiliriz.

A. SİNDİRİM ŞEKİLLERİ
1. Mekanik Sindirim
Fiziksel etkilerle besinlerin daha küçük parçalara ayrılmasıdır. Besinlerin kimyasal yapısı değişmez. Bu olaylarla enzimlerin etki yüzeyi artırıldığı için, esas sindirim kolaylaştırılır ve hızlandırılır.
2. Kimyasal Sindirim
Hücrelerin, protein, yağ ve karbonhidratlı bileşiklerden faydalanabilmesi için bunların hidroliz edilmesi gerekir. Bununla proteinler aminoasitlere, yağlar yağasiti ve gliserole, karbonhidratlar monosakkaritlere, nükleik asitler ise, pentoz, organik baz ve fosfata indirgenir.

Besin maddelerinin bu şekilde en küçük bileşenlerine parçalanmasına tam sindirim denir.
Kompleks besinlerin bazı ara bileşiklere kadar parçalanmasına ise eksik sindirim denir.
3. Hücre içi Sindirim
Fagositoz ve pinositozla hücre içine alınan veya hücre içinde sentezlenen besin maddelerinin, besin kofulunda lizozom enzimleri yardımıyla hidrolizine denir.*Bir hücrelilerin bazılarında, akyuvarlarda, çok hücrelilerden süngerlerde, hidrada ve planaryada görülür.*Amip, besini yalancı ayaklarıyla sararak besin kofulu oluşturur.
4. Hücre Dışı Sindirim
Besin maddelerinin hücrelerden dışarıya salgılanan enzimler yardımıyla yapı taşlarına ayrılmasına denir.
Çok hücreli hayvanların çoğunda, saprofit bakterilerde, mantarlarda, böcekçil bitkilerde hücre dışı sindirim görülür
.

B. OMURGASIZLARDA SİNDİRİM
Bazılarında besinlerin alınması ve sindirilmeyen artıkların atılması aynı açıklıkla sağlanır. Böyle sindirim sistemlerine eksik sindirim sistemi denir. Hidrada ve planaryada sindirim sistemi bu tiptendir.
Hidrada sindirim boşluğunun tek açıklığı hem ağız hem de anüs olarak görev yapar.
Planaryada sindirim kesesi, hidradakinden farklı olarak dallanmalar yaparak vücudun her tarafına uzanır.
Yuvarlak solucanlardan başlayarak birçok hayvanda, iki açıklıklı ve değişik kısımları özelleşmiş boru şeklinde sindirim kanalı bulunur. Bu şekilde olan sindirim sistemine tam sindirim sistemi denir.
Halkalı solucanlardan olan toprak solucanında tam sindirim sistemi bulunur. Alınan besinler, yemek

borusundan geçerek kursağa gelir, besin maddeleri burada yumuşatılır ve taşlık denilen bölgeye aktarılarak taşların yardımıyla mekanik olarak parçalanır. Daha sonra bağırsağa geçen besinler, buradaki hücrelerden salgılanan enzimlerle sindirilir. Sindirim ürünleri bağırsak hücreleri tarafından emilir ve artık maddeler anüsten dışarıya atılır.
C. OMURGALILARDA SİNDİRİM
Omurgalı canlıların tamamında ağızla başlayıp anüsle ve kloakla tamamlanan tam sindirim sistemi bulunur.

Kuşlarda gaga şeklini almış ağızda diş bulunmaz. Dişlerin yaptığı işi kuşlarda taşlık üstlenmiştir. Kursak besinlerin biriktirilmesini ve yumuşatılmasını sağlar. I. mide (bezli mide) besinlerin yumuşatılmasını ve kayganlaştırılmasını sağlar. Kuşlarda kimyasal sindirim ince bağırsağa bağlı pankreastan ve karaciğerden gönderilen yardımcı sıvılar sayesinde gerçekleştirilir. Artık maddeler kloaktan dışarıya atılır. 2. mide (taşlık) besinlerin taşlar yardımıyla mekanik olarak sindirilmesini sağlar.

Memelilerden; geviş getirenlerde mide dört bölmelidir. Otcul olan bu canlılarda besin öğütücü ve kesici dişler tarafından alınır işkembeye gönderilir. Burada belli bir süre depo edilir. Bu sırada bazı bakteriler yardımıyla besinin bir bölümü parçalanır.
Depolanan besin daha sonra ağıza parça parça gönderilip çiğnenir. Bu olaya geviş getirme denir. Ağızda çiğnenen besinler, ikinci kez yutulunca; besin, sindirim sıvılarıyla parçalanır. Bu canlıların ince bağırsağı oldukça uzundur. Selülozun sindirimi de canlıdan salınan enzimlerle değil, sindirim sisteminde bulunan tek hücreliler ve bakteriler tarafından salgılanan enzimlerle olur.

Hayvansal Dokular

Bitkilerin ve havyaların yapısını oluşturan hücrelerin yapısal farklılıklarına ek olarak bu canlı gruplarının dokuları da çeşitli farklılıklar içerir.
Hayvansal dokular genellikle iki temel elemandan oluşur. Bunlardan birincisi dokuya ait hücreler diğeri ise bu hücrelerin arasını dolduran, dokuya özgü ara maddedir.

Hayvansal dokular görev ve yapılarına göre şu şekilde gruplandırılabilir;

* Epidermis Dokusu
* Temel Bağ Doku
* Yağ Doku
* Kan Doku
* Kıkırdak Doku
* Kemik Doku
* Kas Doku
* Sinir Doku

1. Epitel Doku

1. Tek tip hücrelerden oluşur, bu hücrelerin şekilsel farklılıkları olabilir.
2. hücreleri arasında boşluk ya hiç bulunmaz yada çok azdır. hücreler arası maddenin en az olduğu hayvansal doku tipidir.
Epitel dokunun vücutta üç tipi bulunur;

Örtü Epiteli
Organlar ile vücudun iç ve dış yüzeyini örter. Böylece vücudu ve organları fiziksel ve kimyasal etkilere karşı korur. Aynı
zamanda mikroorganizmaların vücuda girişini engelleyen doğal bir bariyerdir.

Örtü epitelinde kan damarı bulunmaz, bu nedenle beslenmesi bu dokunun altında yer alan bağ dokudan difüzyon yolu ile sağlanır.

Sindirim sistemi organlarının iç yüzeyinde villus ve mikrovillus yapılarını oluşturarak madde emilimini sağlar.

Örtü epitelinin
* Tek katlı örtü epiteli
* Çok katlı örtü epiteli

şeklinde iki tipi bulunur. Tek katlı örtü epiteli de hücrelerin şekillerine göre yassı, kübik, silindirik olmak üzere üç tiptir.

Salgı Epiteli
Vücutta salgı üretmek ve salgılamak üzere özelleşmiş olan epiteldir. Salgı yeteneği olan organlara bez adı verilir.

Salgı bezleri hücre sayısına göre;
* Tek hücreli Bezler
* Çok hücreli Bezler

şeklinde gruplandırılırlar. Tek hücreli bezler goblet hücresi olarak da bilinir. Bu hücreler tek başlarına salgı yapabilme yeteneğinde olup özellikle mide, solunum yollarlı gibi yerlerde mukus salgısının üretilmesini sağlarlar.

Salgı bezleri salgılarını döktükleri yere göre de sınıflandırılabilir.
* Salgısını bir kanalla veya doğrudan vücut dışına yada vücut boşluklarına boşaltan bezlere kanallı bezler veya endokrin bezler,
* Salgısını kana veren bezlere ise kanalsız
veya endokrin bezler adı verilir.

Bunlara ek olarak pankreas gibi bazı bezler hem endokrin hem ekzokrin bez niteliğindedir.

Duyu Epiteli
Vücudun içinde ve dışında bulunabilen, iç ve dıştan gelen uyarıları alabilen, aldığı uyarıyı sinir sistemine aktarabilen özelleşmiş epitel hücreleridir. Özelleşmiş bu hücrelere reseptör denir. Reseptörler duyarlı oldukları uyarı tipine göre isimlendirilirler.

2. Bağ Doku
Çok miktarda hücreler arası madde ve dokuya özgü hücrelerden oluşur. hücreler arası madde kanda olduğu gibi sıvı, kemikte olduğu gibi katı olabilir.

a. Temel Bağ Doku
Asıl bağlayıcılık görevindeki bağ doku tipi bu olduğu için temel bağ doku olarak adlandırılır.
Vücudun hemen hemen her yerinde bulunabilir. Bu nedenle bitkilerdeki parankima dokusuna özdeş kabul edilir.
hücreler arası madde doku hücreleri tarafından üretilir. Temel bağ dokunun ara maddesi yarı sıvı bir madde içinde çok sayıda liften oluşur.

Hayvanlarda üç tip lif bulunur;
* Kollojen lifler (Beyaz lifler): Kollojen adı verilen bir proteinden oluşan esnek protein ipliklerdir. Uzama yetenekleri çok azdır. Bulundukları yere esneklik ve dayanıklılık sağlarlar.
* Elastik lifler (Sarı lifler): Elastin adı verilen bir proteinden oluşmuş esnek protein ipliklerdir. Bir yay gibi yüksek uzama yeteneğine sahiptirler. Bulundukları
yapının yüksek oranda genleşmesini ve eski şeklini geri kazanabilmesini sağlarlar.
* Retiküler lifler (Ağsı lifler): İpliklerin bir ağ gibi düzensiz şekilde dizildiği ipliklerdir. Daha çok farklı doku tiplerinin birleştiği kısımlar ile yüksek dayanıklılık gereken bölgelerde bulunurlar.

Temel bağ doku içinde birkaç tip hücre yer alır:
* Fibrositler: Temel bağ dokunun esas hücreleri olup ara madde içindeki liflerin sentezini sağlarlar.
* Makrofajlar: Amipsi hareket edebilen, fagositoz yeteneğindeki bağışıklık sistemi hücresidir.
* Mast hücreleri: Kanın damar içinde pıhtılaşmasını engelleyen heparin ile kan damarlarını genişleten histamin maddelerini salgılarlar.

b. Yağ Doku:
Bağ dokunun özelleşmesiyle oluşmuştur. Yağ doku hücrelerine lipoblast adı verilir.

c. Kıkırdak Doku:
hücrelerine kondrosit, ara maddesine kondrin denir.

Köpek balıkları ve vatozlar hariç tüm omurgalılarda embriyonik iskeleti kıkırdaktan, ergin iskeleti ise kemikten oluşur. Köpek balıkları ve vatozlarda iskelet hep kıkırdak olarak kalır.
Kıkırdak dokuda kılcal kan damarı bulunmadığından hücrelere besin ve oksijenin ulaştırılması ile artıkların hücrelerden uzaklaştırılması bağ dokudan difüzyonla sağlanır.
Kıkırdak doku ara maddede bulunan liflere göre hiyalin, elastik ve lifli olmak üzere üçe ayrılır.
* Hiyalin Kıkırdak: Ara maddede bol miktarda kollojen lifler bulundurur. Omurgalıların embriyonik iskeletini oluşturan kıkırdak tipidir. Kollojen fibrillerin saydam rengi nedeniyle bu kıkırdak saydamdır.

* Elastik Kıkırdak: Ara maddede bol miktarda elastik lifler bulunur. Elastik fibrillerin rengi nedeniyle sarı renklidir. Bileşiminde az miktarda kollojen lifler de bulunur.
* Fibröz Kıkırdak: Çok yoğun miktarda kollojen lif, az miktarda hücre içerir.

d. Kemik Doku:
hücrelerine osteosit adı verilir. Ara maddede organik ve inorganik bileşenler yer alır.
Osteositler tarafından sentezlenen kollojen lifler ara maddenin organik kısmını oluşturur ve osein olarak adlandırılır.
Bunun yanında kemik ara maddesinde yüksek miktarlarda inorganik maddeler yer alır. Bu inorganik maddeler çoğunlukla kalsiyum fosfat, kalsiyum karbonat ve magnezyum fosfat gibi inorganik maddelerdir. Yaş ilerledikçe kemik dokudaki organik madde miktarı azalır, inorganik madde miktarı artar.

Kemik doku yapısal olarak ikiye ayrılır :
* Süngerimsi Kemik Doku: Osteositler düzensiz olarak dizilmiş olup dokunun içinde çok sayıda delik bulunur. Adı da buradan gelmektedir. Bu deliklerin içi ilik adı verilen özel bir bağ doku ile doludur. Kırmızı renginden dolayı kırmızı ilik olarak adlandırılan bu yapı kan hücrelerinin sentezini gerçekleştirir.
* Sıkı kemik Doku: Süngerimsi kemik dokunun tersine hücreler özel ve düzenli bir dizilim gösterir. Osteositler uzun
merkezi bir kanalın etrafından birkaç halka oluşturacak şekilde dizilmişlerdir. Bu uzun merkezi kanala Havers kanalı adı verilir. Havers kanalı sıkı kemik dokunun içinden damar ve sinirlerin geçtiği ana kanallardır. Bu kanallar arasında Walkmann kanalları denilen bunları bağlayan ince kanalcıklar da bulunur.

3. Kas Doku

Kas dokusu kas sistemini kas sistemi de iskelet sistemiyle birlikte canlılarda destek ve hareketi sağlar. Kas dokusunu oluşturan hücrelerin zarlarına sarkolemma, sitoplazmasına sarkoplazma, endoplazmik retikulumlarına da sarkoplazmik retikulum denir. Kas sarkoplazmasında miyofibril adı verilen telcikler bulunur. Miyofibriller aktin ve miyozin adı verilen, kasılmayı sağlayan proteinlerden oluşur.
Kas dokuda hücreler arası madde ya hiç yok yada çok az bulunur.
Kaslar yapı ve çalışmaları bakımından üçe ayrılır;

Düz Kas
* İnce uzun veya çubuk şeklinde hücrelerden oluşur.
* hücreleri tek çekirdekli ve çekirdek hücrenin ortasındadır.
* Bantlı yapı göstermez.
* İç organlarda bulunur.
* İstem dışı çalışır. Otonom sinir sistemi ile kontrol edilir
* Yavaş kasılır ancak uzun süre kasılı halde kalabilir
* Sadece oksijenli solunum görülür.

Çizgili Kas

* Mikroskop altında incelendiğinde bantlı yapı gösterir
* hücreleri uzun, silindirik ve kalın uçludur.
* Çok çekirdekli görünür ve çekirdekler hücrenin kenarlarında konumlanmıştır.
* İskeleti sarar.
* İstemli çalışır. Merkezi sinir sistemi kontrolündedir.
* Hızlı kasılır. Çabuk yorulur.
* Oksijenli solunum ve laktik asit fermantasyonu yapabilir.

Kalp kası
* Çizgili kas yapısındadır.
* Bantlı yapı gösterir.
* hücreleri tek çekirdekli ve çekirdek hücrenin ortasındadır.
* İstem dışı çalışır.
* Otonom sinir sistemi ile kontrol edilior.
* O2 ihtiyacı fazladır. Sadece oksijenli solunumla ATP üretir.

4. Sinir Doku

Sinir hücreleri embriyolojik gelişim sırasında embriyonun ektoderm tabasının farklılaşmasıyla oluşur. Sinir doku uyartıları alma, iletme ve gerekli cevapları verme özelliği olan hücrelerden oluşmuştur. Sinir hücrelerine nöron denir. Bir nöron; dendritler, hücre gövdesi ve akson olmak üzere üç ana kısımdan oluşur.
Nöronların çoğunda, aksonu saran schwan hücrelerinden oluşmuş miyelin kılıf bulunur. Miyelin kılıf, uyarıların iletimini hızlandırır. Miyelin kılıfın aralarındaki kesik bölgelere ranvier boğum denir.
Nöronda uyartı sonucu oluşan elektrokimyasal değişime impuls denir. İmpulsun iletim yönü daima dentritten aksona doğrudur.
Bir nöronun aksonu ile diğer nöronun dendritinin arasındaki boşluğa sinaps denir. İmpulsun sinapslardan geçişi kimyasaldır.
Sinir hücreleri bir kez oluştuktan sonra bir daha bölünüp çoğalamazlar. Ergin bir insanda zarar gören sinir hücreleri yenilenemez. Ancak bozulan sinir dokusunun yerine özel bir bağ dokusu kaplar.

ENDOKRİN SİSTEMİ

Çok hücrelilerde vücudun uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan sistemlere düzenleyici sistemler denir. Düzenleyici sistemler endokrin sistem ve sinir sisteminden oluşur.
Endokrin sistem iç salgı bezlerinden oluşur. İç salgı bezlerinin salgılarına hormon denir.
Hormonların Özellikleri :
· Az miktarlarda üretilir ve etkisini gösterirler.
· Hayvanlarda ve insanda kanla, bitkilerde ise soymuk borularıyla taşınırlar.
· Kanalsız bezlerden salgılanırlar.
· Sinir doku tarafından da salgılanırlar. Sinir uçlarından hormon salgılanmasına nörosekresyon denir.
· Etkilerini yavaş yavaş ve uzun sürede gerçekleştirirler.
· Hormona has reseptörünü (zardaki alıcısını) kaybeden hücreler hormon tarafından etkilenmez.
· Az veya çok salgılandıkları zaman çeşitli metabolik bozukluklar meydana getirirler.
· Genellikle protein veya steroid yapıda olan büyük moleküllerdir.
Görevleri :
· Vücudun büyümesini kontrol ederler.
· Üremeyi düzenlerler ve ikincil eşey özelliklerinin gelişmesine yardımcı olurlar.
· Vücudun iç dengesinin kurulmasında (homeostasi) görev alırlar.
· Sinir sistemiyle birlikte koordinasyon ve bütünleştirme görevini yaparlar.
İNSANDA ENDOKRİN SİSTEMİ
İnsan vücudundaki düzenleme ve denetim olaylarını sağlayan en önemli merkez beynin tabanında bulunan hipotalamustur. Hipatalamus bütün iç organlarla ve beynin diğer bölgeleriyle sinirsel bağlar kurmuş durumdadır.
İnsanın endokrin sistemini meydana getiren başlıca iç salgı bezleri hipofiz, tiroit, paratiroid, böbrek üstü, pankreas, epifiz, timus ve eşeysel bezlerdir.
1. Hipofiz Bezi
Ön lop epitel hücrelerden, arka lop ise sinir hücrelerinden meydana gelmiştir.Hipofiz bezi diğer bezlerin çalışmasını düzenler.

Hipofiz Ön Lobunun Hormonları
a. STH
(Somatotropin )
· Uzun kemiklerin boyca uzamasını sağlar, kasların büyümesini kontrol eder.
· Protein, sentezini artırır, yağ ve karbonhidrat metabolizmasını etkiler.
· Büyüme çağında fazla salınması devliğe (gigantizm), az salınması cüceliğe (nanizm) neden olur.
· 25 yaşından sonra çok salgılanacak olursa el, ayak, burun ve yüzde uzama görülür.
b. Gonadotropinler (Üreme Hormonları) :
· FSH (Folikül Uyarıcı Hormon) : Dişilerde ovaryumdaki folikülleri uyararak yumurta olgunlaşmasını etkiler. Erkeklerde spermlerin üretilmesini (spermatogenez) ve testosteron salgılanmasını kontrol eder.
· LH (Lüteinleştirici Hormon) : Dişilerde ovulasyonu (yumurtanın ovaryumdan yumurta kanalına atılması) ve sarı cisim denilen hormon salgılayan yapının oluşmasını sağlar. Erkeklerde Leydig hücrelerinin testosteron hormonu salgılamasını uyarır.
· LTH (Luteotropik hormon = Prolaktin) : Gebelik sırasında ve doğumdan sonra süt bezlerinin gelişmesini, sütün memeden akmasını ve annelik duygusunun oluşmasını sağlar. LTH ayrıca yumurtalıktaki sarı cismin sağlam kalmasını da sağlar.
c. TSH (Tiroit Uyarıcı Hormon = Tirotropin) : Tiroid bezini uyararak Tiroksin hormonunun salınmasını sağlar.
d. ACTH (Adrenokortikotropik Hormon) : Böbrek üstü bezlerini uyararak Aldosteron ve Kortizol hormonlarının salgısını kontrol eder.
e. MSH (Melanosit Uyarıcı Hormon) : Melanin pigmentinin oluşumunu kontrol eder. Bu pigment derinin bronzlaşmasında etkilidir.
Hipofiz Arka Lobunun Hormonları
a. Vazopressin
(Antidiüretik Hormon = ADH) : Kan damarları duvarlarındaki düz kasları etkileyerek bu kasların kasılmasını ve dolayısıyla kan basıncının yükselmesini sağlar. Böbrek hücrelerini etkileyerek idrar tüplerinden suyun geri emilmesini sağlar.

NOT:Yetersiz salınması halinde bol idrar atılır Kişi sürekli su içmek ister. Bu belirtiler şeker hastalığında da olduğu için bu duruma “şekersiz şeker hastalığı” denilmiştir.
b. Oksitosin : Düz kasların kasılmasını uyararak özellikle doğumda rahim kasılmalarını artırır, doğumu kolaylaştırır. Ayrıca sütün dışarı verilmesine yardımcı olur.
2. Tiroid Bezi
Tiroid bezi insanda gırtlak bölgesinde bulunan iki loptan meydana gelmiş bir bezdir. Tiroid bezinden tiroksin hormonunun salgılanmasını TSH kontrol eder. Tiroit bezinin iki hormonu vardır.
a. Tiroksin : İyot içeren amino asit türevi bir hormondur. Çok hücreli canlılarda hücrelerdeki oksidasyon (O2'li solunum) hızını düzenler. Kandaki tiroksin miktarı artarsa hücrelerin O2 kullanımı artar. (Bazal metabolizma yükselir.)
b. Kalsitonin (Tirokalsitonin) : Kandaki Ca++ miktarını düşürücü etkiye sahiptir. D vitamini ile beraber çalışarak kandan kemiklere kalsiyum geçişini sağlar. Bu hormon paratiroit bezinin hormonlarıyla birlikte (zıt) çalışır.
UYARI:Tiroid Bezinin Aksaklıkları :
Kanda tiroksin az ise;
· Bazal metabolizma düşer.
· Aşırı şişmanlık görülür.
· Vücut ısısı düşer.
· Hücreler arası maddede Na ve H2O nun artmasına kandaki kolesterolün yükselmesine neden olur.
· Uyuşukluk hali görülür.
· Büyüme çağındaki azlık ise; cüceliğe ve ahmaklığa (beynin gelişmemesine) neden olur.
Kanda tiroksin fazla ise;
· Bazal metabolizma artar.
· O2 li solunum hızlandığından kilo kaybı olur.
· Vücut ısısı artar.
· Sıkıntı ve depresyon hali, göz bebeklerinde büyüme ve kalp çarpıntısı görülür.

3. Paratiroid Bezi
Bu bezler tiroid bezinin arka yüzeylerine gömülmüş olarak bulunan dört küçük bezdir. Parathormon salgılarlar.
Bu hormon kemiklerden ve bağırsak epitelinden kana Ca++ geçişini hızlandırır. Vücutta Ca++ ve P metabolizmasını düzenler. Eksikliğinde, kanda Ca++ azalacağı için kaslarda ağrılı kasılmalar ve titreme (tetani hastalığı) görülür.
Parathormonun Görevleri
· Kanda Ca++ ve fosfat dengesini düzenleyerek kalsiyumun belli bir düzeyde kalmasını sağlar.
· İnce bağırsaklarda sindirimi tamamlanan besinlerdeki kalsiyum iyonlarının kana absorbsiyonunu (emilim) sağlar.
· Böbrek tüplerinden kalsiyum iyonlarının kana geri emilmesini sağlar.
· Gerektiğinde kemiklerden kana kalsiyum geçişini sağlar.
4. Böbrek Üstü Bezleri
Böbreklerin üst kısmında bulunan iki küçük bezdir. Zengin kan damarları taşıyan bu bezler yapı ve fonksiyon bakımından iki kısma ayrılırlar.
a. Kabuk kısmı (= Adrenal Korteks) : Bu kısımdan salınan hormonların en önemlileri kortizol ve aldosterondur. Bu salgıyı hipofizden gelen ACTH uyarır.
Kortizol; Protein ve şeker metabolizmasını düzenler. Yağ metabolizmasında az da olsa etkilidir. Kas hücrelerinde amino asitleri, yağ dokularından yağ asitlerini serbest hale getirir. Böylelikle açlık ve diğer stresli durumlarda gereken enerji glikoz yerine öncelikle yağ asitlerinden elde edilir. Bu sayede kandaki glikoz seviyesi korunmuş olur. Ayrıca protein ve yağlardan glikoz sentezlenmesini de uyarır.
Aldosteron; böbreklerden Na+ ve Cl– iyonlarının geri emilmesini hızlandırarak K+ iyonlarının ise atılmasını sağlayarak tuz ve su dengesini düzenler. Yetersizliğinde, kanda fazla K+ birikir ve deri tunç rengini alır (Addison hastalığı).
b. Öz Bölgesi (Adrenal medulla) : Buradan salgılanan Epinefrin (Adrenalin), sempatik sinirleri çalıştırarak;

· Kalp atışlarını hızlandırır,
· Kan basıncını yükseltir.
· Saç ve vücut kıllarını dikleştirir.
· Göz bebeklerini büyütür.
· Karaciğer ve kaslarda glikojenin glikoza dönüşümünü (yıkımını) uyarır.
Bunların sonucunda;
· Beyne daha fazla kan gider.
· Kanın pıhtılaşma süresi kısalır.
· Vücutta yorgunluğa karşı dayanıklılık artar.
· Hipofizin ACTH salgılaması uyarılır.
· Kan şekeri artar.
*Soğuk, ağrı ve bazı ilaçlar epinefrin salgısını fazlalaştırır.
Nörepinefrin (Nöradrenalin) ise; kan damarlarını daraltarak kan basıncını yükseltir.
5. Pankreas
Açık bez olarak birçok enzim, kapalı bez olarak iki çeşit hormon salgılar.
a. Dış Salgı (Enzimler) : Pankreasın dış salgısını oluşturan pankreas özsuyu oniki parmak bağırsağına bütün besinlerin sindirimini sağlayan enzimleri taşır.
b. İç Salgı (Hormonlar) : Pankreasın iç salgısını oluşturan hormonlar kana salınır. Langerhans adacıklarında iki tip hücre bulunur. Alfa (a) hücreleri glukagon hormonu, beta (b) hücreleri de insülin hormonu salgılarlar.
İnsülin; Kanda şeker (glikoz) seviyesi yükselirse, pankreastan salgılanan insülin kan yoluyla karaciğere geçer. Karaciğerde glikozun, glikojen ve yağlara dönüşümünü hızlandırır. Böylece kandaki glikoz miktarı normal seviyesine düşer ve glikozun fazlası karaciğer veya kaslarda depolanmış olur. İnsülinin karbonhidrat metabolizmasına ait etkisi üç madde halinde özetlenebilir:
I..Glikoz metabolizmasının hızını artırır.
II..Kan şekerinin miktarını azaltır.
III..Dokularda glikojen depolanmasını sağlar.
Şekil : Kan Şekerinin Hormonlarla Ayarlanması

İnsülin hormonunun az salgılanması halinde kanda glikoz normal değerinden yükselir ve şeker hastalığı ortaya çıkar.
Glukagon : Karaciğerden kana glikoz geçişini hızlandırarak kan şekerini yükseltir.
Kanda glikoz seviyesi düşerse, böbrek üstü bezlerinden salınan adrenalin karaciğerdeki glikojenin glikoza dönüşümünü sağlar. Pankreas ise glukagon salgısını artırır, glukagon da glikozun, karaciğer ve kaslardan kana geçmesini sağlar. Böylelikle kan şekeri belirli seviyede tutulmuş olur.
6. Timus Bezi
Göğüs boşluğunda kalbin üst kısmında bulunur. Çocukluk evresinde büyüktür, fakat gençlik çağının başlamasından sonra küçülür.
Çocukluk çağında çalışan bu bez ergenlik döneminden itibaren körelir. Bu nedenle büyümede ve eşeysel olgunluğa erişmede etkili olduğu düşünülmektedir

7,Epifiz Bezi:Beyinin arka ucunda, mercimek tanesi büyüklüğünde bir bezdir. Epifiz başlangıçta ışık duyumlu iki organ iken sonradan tek kalmıştır.Melatonin ve özellikle seratonin gibi biyojen aminler salgılarlar.Epifiz bezleri salgıladığı hormon ile eşey bezlerinin vaktinden önce gelişmesini engeller.Vücudun su dengesinin ve kan basıncının kontrolünden sorumludur. Diğer bezlerin (tiroit, böbrek üstü bezi…) çalışmasını kontrol eder. Dokuz yaşından sonra işlevini kaybetmeye başlar. Melatonin denen salgının ne işe yaradığı henüz bilinemiyor.

3 Mayıs 2008 Cumartesi

KAS SİSTEMLERİ

KAS SİSTEMLERİ

Kaslar, canlı organizmada hareket sistemini meydana getiren yapılardandır. Sinir sisteminden sonra, vücudun oldukça özelleşmiş bir dokusunu oluşturur. Kasların en önemli özelliği, kasılma özelliğidir. Bundan dolayı kas hücreleri diğer hücrelere göre uzundur.


Kaslar vücut şeklinin korunmasında ve desteklenmesinde de görev yaparlar. Örneğin, omurgalıların karın kasları, bu bölgedeki organlara desteklik sağlar.
Eklemlerin birbirine bağlanması ve hareketi de kaslarla olur. Dolaşım, sindirim ve boşaltım sisteminin birçok organı kaslarla donatılmıştır.

1 . Kasların Yapısı ve Organizasyonu

Çeşitli organların yapısına katılan kaslar, kas hücreleri ve bunların oluşturduğu kas dokusundan ibarettir. Düz kas, çizgili kas ve kalp kası olmak üzere üç tip kas vardır.
a . Düz Kaslar : Hücreleri mekik şeklindedir. Büyüklükleri bulundukları organa göre değişir. Çekirdek hücrenin orta kısmında bulunur.
Kas hücrelerinin sitoplazmalarında boyuna uzanan iplikçikler görülür. Miyofibril olarak adlandırılan bu iplikçikler kasılmayı sağlar. Düz kas dokusu isteğimiz dışında çalışır. Bu organların kasılmaları yavaş ve düzenlidir. Eklembacaklılar dışındaki diğer omurgasız hayvanlar düz kaslara sahiptir.
Omurgalılarda da sindirim, solunum, dolaşım, üreme ve boşaltım sistemlerini meydana getiren organların duvarlarında önemli ölçüde kas dokusu bulunur.
b . Çizgili kaslar : Omurgasızlardan eklem bacaklılardaki kaslar bu tiptendir. Çizgili kaslar beynin kontrolünde isteğimize bağlı olarak kasılırlar. Bunlar; düz kasa oranlar çok daha hızlı kasılır fakat çabuk yorulurlar.
Çizgili kas hücreleri. Uzun ve silindir şeklinde hücrelerdir. Çok sayında oval şekilli çekirdekleri vardır. Çekirdek hücrelerinin kenar kısımlarında yer alır.
Miyofibriller özel bir diziliş gösterirler. Bu diziliş kas lifinde birbirini izleyen açık ve koyu bantlar meydana getirir.Kas demeti incelenirken kas hücrelerinin sınırları ayırt edilemez. Kas liflerinde açık renkli görülen bölgeler I bandı koyu renkli görülen bölgeler A bandı olarak isimlendirilir.
I bandının tam ortasında koyu renkli ince bir çizgi vardır. Buna Z çizgisi denir. Kas dokusunda ardı ardına gelen iki Z bandı arasındaki bölgeye sarkomer denir ve kasılma birimi olarak kabul edilir.
Miyofibriller çok daha ince ipliklerin düzenlenmesiyle meydana gelmişlerdir.Bunlardan kalın ve kısa olanına miyozin, ince ve uzun olanına aktin iplikleri denir. Aktin ve miyozin ipliklerin temel yapısı proteindir.
Çizgili kasların kemiklere bağlandığı yerler sıkı bağ dokusundan yapılmıştır. Bunlara kas kirişleri veya tendonlar denir. İskelet kasları çoğunlukla çiftler halinde çalışırlar. Her hareket birbirine zıt çalışan çift kaslar sayesinde meydana gelir. Bu kaslara antagonist kaslar denir. Antagonist kaslardan birinin kasılması diğerinin gevşemesine sebep olabilir. Kol ve bacak hareketleri, karın, sırt ve omuz hareketlerinde antogonist kaslar aktivite gösterir. Eğer eklem dik ve hareketsiz kalırsa her iki kas da belli bir kasılma durumundadır. Bu tip hareketler sırasında aynı görevi yapan, yani aynı anda kasılan veya gevşeyen kaslara sinerjit kaslar denir.
c . Kalp kası : İstemsiz olarak kasılırlar. Liflerdeki telcikler tek çekirdeklidir. Çekirdekler hücrenin ortasında bulunur.
Kalp kası enine bantlaşma gösterdiği için çizgili kasa benzer. Kas telleri kısa boyludur. Birbirine bağlandıkları yerlerde
ara diskler bulunur. Ayrıca teller yan kollarla da birbirine bağlanırlar.

2 . Kasların Çalışması

Omurgalıların ve eklem bacaklıların hareketlerinin omurgasızlara oranla çok daha hızlı olmasının sebebi, hareketi sağlayan kasların çizgili olmasındandır. Çünkü çizgili kasların kasılma hızı düz kaslara göre çok daha yüksektir.
Örneğin, bir insanın göz kası saniyenin yüzde biri içinde kasılır. Bir sineğin kanat çarpışı son derece hızlıdır. Havada sabit duruyor gibi kanat çırpan bazı böceklerin, kanat hareketlerini bile görmek imkansızdır.




Kaslar beyin ve omurilikten gelen sinir uyartıları ile uyarılarak kasılma durumuna geçerler.
Düz kas hücrelerinin çoğunluğunda sadece bir kısım hücre sinir uçları ile bağlantılıdır. Diğer hücrelere uyartılar bu hücrelerden aktarılır.
Düz kastaki kasılmanın yavaş olmasının sebebi beklide budur. Halbuki çizgili kas hücrelerinin hepsi veya birkaç noktadan sinir uçları ile temas halindedir. Felç gibi çeşitli sebeplerle hareket yeteneğinin kaybolması, kasların bozulmasından değil kaslara uyartı taşıyan, sinirlerin zedelenmesinden dolayıdır.

Kasların Kasılmasını Uyaran Faktörler

Düz kaslar ve kalp kasını uyaran sinirler otonom sinir sistemine aittir . Çizgili kaslar ise kalın ve miyelinli sinir lifleri ile uyarılır. Sinir uçları çizgili kas hücreleri üzerinde birçok kollara ayrılarak sonlanırlar. Bu noktalara motor plak adı verilir. Bir sinir teli birden fazla sayıda kas hücresi ile bağlantılı olabilir. Örneğin, tek bir motor sinir 650 tane bacak kas hücresini uyarabilecek yapıdadır.
Kas hücreleri motor sinirle gelen uyartıya
saniyenin onda biri ile yüzde biri gibi çok kısa süren bir kasılma ile cevap verir.
Kasın kasılma evreleri : Bir kasın kasılması sırasında üç evre ayırt edilir. Bunlar bekleme evresi, kasılma evresi ve gevşeme evresidir.
a . Bekleme (latent) evresi : Uyarının uygulanması ile kasılmaya başlama arasındaki geçe süredir.Yaklaşık 0,01 saniye sürer.
b . Kasılma evresi : Kasılmanın başladığı an ile gevşemenin başladığı an arasındaki kısa süredir. Yaklaşık 0,04 saniye sürer.
c . Gevşeme evresi : Kasın gevşeyerek eski halini almasıdır. Yaklaşık 0.05 saniye sürer.
Kasılmayı kısa süren bir dinlenme devresi takip eder. Ancak bu dinlenme evresinden sonra ikinci bir kasılma meydana gelebilir.İkinci kasılmanın birincinin üzerine binmesi, kasların normalden daha fazla kasılmasına sebep olur. Bu olaya birikim denir .Kas yoruldukça kasılma giderek zayıflar ve sonunda durur.

3 . Çizgili Kasların Kasılması

Çizgili kasın kasılmasını en iyi açıklayan hipotez kayan iplikler hipotezi olarak bilinir.Kasılma sırasında A bandının boyu değişmezken I bandı kasılır ve H bandı görünmez. Böylece miyozin ipliklerin uçlarının I bandına yaklaşması veya iki Z çizgisinin birbirine yaklaşmasıyla kasın boyu kısalır.
Gevşeme anında ise kas eski özelliğine kavuşur. Buradan kolayca anlaşılabileceği gibi, kas kasılmasında görev alan en önemli yapılar aktin ve miyozin ipliklerdir. Aktin ve miyozin iplikleri arasında oluşan çekim kuvvetleri ve ara köprüler böyle bir kaymanın sebebidir.
Kasılma ve gevşeme sırasında bazı kimyasal maddeler görev aldığı gibi çok miktarda da enerji harcanır. Zaten kaslar, enerjinin en yoğun üretildiği ve harcandığı yerdir. Bu yüzden kas hücrelerinde çok miktarda mitokondri bulunur. Bilhassa kalp kasında mitokondrilerin sayısı fazladır. Kuş ve böceklerin uçma
kaslarında da çok miktarda mitokondri vardır.

4 . Kasılmanın Kimyasal Olarak Açıklanması

Önceki bölümlerde çizgili kasların motor sinin lifleri taşıdığı uyartılarla faaliyete geçirildiği belirtilmiştir. Bu sinirlerin kastaki uçlarına motor uç plağı denilmektedir. Motor uç plağı sinir teli ile kas teli arasında oluşmuş bir çeşit sinapstır. Uyartıları kaslara taşıyan motor sinirlerinin son kısımlarında bol miktarda küçük kesecikler vardır. Bu kesecikler asetilkolin taşırlar.
Uyartıların gelmesiyle birlikte asetil kolin, sinir ve kas hücresini ayıran aralığa dökülür. Bu asetil kolin, kas hücrelerinin endoplazmik retikulumlarında depo edilmiş olarak bulunan kalsiyum iyonlarının aktin ve miyozin ipliklerin aralarına yayılmasını sağlar. Bu enerji ile aktinlarin miyozin üzerinde kayması sağlanır. İşte kasılma olayı bu değişmelerle birlikte başlar


Kasların kasılması sırasında glikojen, oksijen, kreatin fosfat ve ATP ’nin azalmadığı gözlenmiştir. Buna karşılık aynı anda karbondioksit, laktik asit, ADP ve inorganik fosfatın arttığı tespit edilmiştir. Bu veriler kasılmanın kimyasal yönden açıklanmasına yardımcı olmuştur.
Kasların kasılabilmesi için gerekli enerji ATP’ den sağlanır. Kalsiyum iyonlarının varlığında, ATP den inorganik fosfatın ayrılmasıyla açığa çıkan enerji kasılmada kullanılır. Kas kasılması sırasında ATP çok çabuk harcandığı için yeniden yapılması lazımdır.
Harcanan ATP nın tekrar yerine konması için birinci enerji kaynağı kreatin fosfat denilen moleküldür. Kreatin fosfattan yüksek enerjili bir fosfat koparılarak ADP, ye katılır. Böylece ATP yeniden ve çabucak elde edilmiş olur. Bunu şöyle
gösterebiliriz.


ATP elde etmenin diğer ikinci yolu ise glikozun glikoz ile ATP ye dönüştürülmesidir. Glikozun devamı oksijen varsa mitokondride gerçekleşir.
Oksijen yoksa laktik asit fermantasyonu meydana gelir. Laktik asit oksijenli şartlarda mitokondrilerdeki krebs çemberine katılmak ve daha çok enerji vermek üzere tekrar pirüvik asite dönüştürülür.

Glikoz kalmayınca, glikojen yıkımı başlar. O da bitince diğer besinler solunuma katılır.


İskelet kasında oluşan ATP ya doğrudan kullanılır, ya da geçici olarak kreatin fosfat şeklinde depolanır. Çünkü kreatin fosfat depolanabilen yüksek enerjili bir bileşiktir.
Kaslar oksijensiz şartlardaki kasılmalarını sürdürebilmek için glikolizle enerji elde etme yolunu kullanırlar. Çünkü kaslar aşırı derecede çalıştıkları zaman enerji elde etmek üzere hemen gerekli oksijeni bulamazlar. Oksijenin bol bulunmadığı hallerdei sitoplazmadaki glikojen laktik asite yıkılırken, serbest kalan enerji kreatin fosfatın yeniden sentezlenmesini sağlar.
Bu defa da kaslarda kas yorgunluğuna neden olarak laktik asit birikimi görülür. Oksijenin az olduğu ortamlarda görülen yorgunluk belirtilerinin sebebi budur.
Fizyolojik tetanoz : Kasa arka arkaya uyarı verilirse, kas gevşemeye vakit bulamaz, kasılı bir vaziyette kalır. Bu duruma fizyolojik tetanoz denir.

İNSANDA İSKELET SİSTEMİ

Omurgalıların çoğunda ve insanda iskelet vücudun çatısını oluşturur. İskelet aynı zamanda kaslara
bağlanma yüzeyi sağlayarak hareket sistemine de yardımcı olur. İskeleti meydana getiren kemikler organizmaların ihtiyacı olan bazı temel mineralleri depo eder.
Diğer taraftan, kemikler bir kısım kan hücrelerinin kırmızı kemik iliğine sahiptir. Vücuttaki kemiğin bir kısmı bağ dokusundan, bir kısmı da kıkırdak dokusundan gelişir. Organizmanın hayatı boyunca bir taraftan kemik yapımı devam ederken diğer taraftan da yapılan kemikler yıkılır. Büyüme çağından yapım yıkımdan daha fazla olduğundan kemikler uzar ve kalınlaşır. Orta yaşlılarda kemik yapım ve yıkımı denge halindedir. Yaşlılarda ise yıkım yapımdan daha fazladır. Bu nedenle kemikler gözenekli bir hal alır ve kolaylıkla yıkılabilir.

1 . Kemiklerin yapısı

Kemiklerin yapısında, %25 su, %45 inorganik madensel tuzlar(kalsiyum fosfat, kalsiyum karbonat,
magnezyum fosfat az miktarda sodyum ve demir) ve %30 organik maddeler bulunur. Madensel tuzlar
kemiğe sertlik kazandırır. Organik maddeler ise esnekliği sağlar.
Yaş ilerledikçe tuzların kemikte birikme oranı yükselir ve kemiğin sertleşmesini sağlar. Bundan dolayı çocuk ve gençlerde kemik elastiki yaşlı insanlarda ise sert ve kırılgandır.
Canlı kemik hücrelerine osteosit ve bu hücreler tarafından salgılanan ara maddeye osein denir. Bu iki yapı kemik yapısını meydana getirir. Osein protein yapıda bir ara maddedir. Kemikler yapıları yönüyle iki kısma ayrılır.
a . Sıkı kemik dokusu : İskeleti oluşturan bütün kemiklerin dış yüzeyi ile uzun kemiklerin gövdesi,, sıkı kemik dokusundan meydana gelir. Bu doku iç içe daireler halinde sıralanmış lamelli yapıdadır.
Lamellerin ortasında kan damarları ve sinirlerin geçtiği havers kanalı bulunur. Havers kanalındaki kan damarlarından osteositlere besin ve oksijen iletilirken artık maddeler aynı yoldan geri alınır. Havers kanallarını birbirine bağlayan kanallara da volkman kanalları denir.
Ortasında havers kanalı, etrafında halkasal kemik hücreleriyle aralarını boşluk bırakmadan doldurmuş ara maddeden yapılmış lamelli birimlere havers sistemi denir.
b . Süngerimsi kemik dokusu : Kırmızı kemik iliği ve düzensiz boşlukların bulunduğu ince kemik lamellerinden oluşmuştur. Sıkı kemiğe oranla daha yumuşaktır. Uzun kemiklerin baş kısmı ile diğer kemiklerin iç kısmında bulunur.

2 . Kemik Çeşitleri

İnsan iskeletini oluşturan kemikler uzun, yassı ve kısa kemikler olmak üzere üç şekilde
gruplandırılır.

a . Uzun kemikler : Kol ve bacaklarda bulunur. İki uçtaki şişkin kısma baş, iki baş arasında kalan kısma gövde adı verilir. Uzun kemikte en dışta kemiğin enine büyümesini ve onarılmasını sağlayan kemik zarı ( periost ) vardır. Uzun kemiğin baş kısmında, dışta ince bir tabaka halinde sıkı kemik dokusu, ortada süngersi kemik dokusu bulunur. Gövde kısmı ise tamamen sıkı kemik dokusundan yapılmış olup, ortasında kanal şeklinde bir boşluk yer alır. Bu kanalın içini sarı kemik iliği doldurur.
Uzun kemiğin baş kısmı ile gövdesi arasında kemiğin boyuna uzamasını sağlayan kıkırdak dokudan yapılmış bir tabaka bulunur. Bu tabaka bir süre kemiğin boyuna uzamasını sağlar ve daha sonra kemikleşir. Bundan sonra kemiğin uzaması eklem kıkırdağı tarafından devam ettirilir.
b . Yassı kemikler : Göğüs, kafatası, kalça ve kaburga kemiklerinden meydana gelmiştir. Bu kemikler dıştan kemik zarı (periyost) ile sarılıdır. Kemik zarının altındaki sıkı kemik dokusu ve bunun ortasında da süngersi kemik dokusu yer alır. Yassı kemiklerde sarı kemik iliği bulunduran kanal yoktur. Sadece kırmızı kemik iliği bulunur.
c . Kısa kemikler : El ve ayak bileklerinde bulunur. Bu kemiklerin en, boy ve kalınlıkları yaklaşık birbirine eşittir. Şekil bakımından farklı olmamakla beraber, yapı bakımından yassı kemiklere benzerler. Kısa kemiklerde kemik kanalı yoktur. Süngersi dokuda kırmızı kemik iliğine rastlanır.

3 . Eklemler

Eklemler iki kemiğin birleştiği yerlerde meydana gelir. Eklemler hareketsiz, az hareketli ve hareketli olmak üzere üç gruba ayrılabilir.

a . Hareketsiz eklemler (Oynamaz) : Kafatası gibi iskeletin hareket etmeyen kısımlarındaki kemiklerde görülür. Eklemleşen kemikler çok sıkı bir şekilde birbirine testere gibi girinti ve çıkıntılarla bağlanmışlardır. Bağlanma kemik
uzantılarının birbiri içerisine iyice sokulmasıyla oluşur.
b . Az hareketli eklemler (Yarı Oynar) : Omurgadaki doğrulma ve bükülme hareketleri gibi kemiklerin kısıtlı hareket etmesini sağlayan eklemlerdir. Az hareketli eklemlerden oluşan omurgada, omurlar arasında kıkırdak dokusu bulunur. Bunların esnekliğine bağlı olarak kısıtlı hareket meydana gelir.
c . Hareketli eklemler (Oynar) : Vücudun en çok hareket eden kısımları olan kol ve bacaklarda bulunur. Eklemleri oluşturan kemik uçları bağ dokusundan meydana gelmiş ortak bir kapsülle çevrilmiştir. Kapsülle eklem arasındaki boşluk eklem boşluğudur.
Eklem kapsülünün iç yüzeyi ince bir zarla örtülmüştür. Bu zar yumurta akına benzeyen bir salgı meydana getirir. Eklem boşluğunda toplanan bu sıvı ( eklem sıvısı ) eklem uçlarının kayganlığını sağlar.
Ayrıca kemiklerin eklem yüzeyleri eklem kıkırdağı ile örtülüdür ve bir kemikten diğerine uzanan bağ dokusundan meydana gelmiş eklem bağları bulunur. Bütün bu yapılar ekleme sağlamlık ve kolay hareket etme özelliği kazandırır.

kaburga,omurga,ra

4 . İskeletin Bölümleri

İskeletin yapısın oluşturan bütün kemikler; baş, gövde ve üyeler iskeleti olarak ayrılan, üç bölümü meydana getirirler.
a . Baş iskeleti : İskeletin bu kısmında kafatasını oluşturan kemikler ve yüz kemikleri bulunur. Kafatası beyin ve kısımlarının korunmasını sağlar.

Bu yapıyı oluşturan kemikler, birbirine sıkıca bağlıdır. Kemiklerin arasında sadece omurilik ve sinirlerin çıkmasını sağlayan
delikler bulunur.
Kafatası, alın, yan kafa, şakak, art kafa kemiği, temel ve kalbur kemiklerinden oluşur. Yüz kemikleri ise; tırnakçık, elmacık, burun, sapan, boynuzcuk, damak, üst ve alt çene kemiklerinden meydana gelir. Bunlardan alt çene kemiği şakak kemiğine bağlı ve hareketlidir.
b . Gövde iskeleti : İskeletin bu kısmı, omurga, göğüs kemiği ve kaburgalardan meydana gelir. Omurga; Boyundan başlayarak kuyruk sokumuna uzanan, 33 omurun üst üste gelerek dizilmesiyle meydana gelen bir yapıdır. Bu yapıyı oluşturan omurların her birinde, genel olarak iki yan çıkıntı, bir dikensi çıkıntı, omur cismi, omur deliği, omur yayları ve eklem çıkıntıları bulunur.
Her omur, diğerine kıkırdak disklerle bağlanarak omurgayı meydana getirir. Üst üste dizilen omurlardaki omur delikleri, omurga kanalını oluşturur. Bu kanalın içinde omurilik vardır. Omurga, boyun, sırt, bel, sağrı ve kuyruk sokumu olmak üzere beş bölümden meydana gelir. Boyun bölgesi yedi omurdan oluşur. Bunlardan birincisi atlas, ikincisine de eksen kemiği denir. Kafatası atlas kemiğine bağlıdır. Eksende bir çıkıntı ise atlas kemiğinin içine girmiştir. Bu yapı, kafatasının hareket ettirilmesini sağlar.
Kaburgaların bir ucuyla bağlı olduğu sırt bölgesi ise on iki omurdan meydana gelir. Omurganın bel bölgesi beş omurdan oluşur. Bu kısım hiçbir kemikle bağlantılı olmadığı için, bel bölgesinin rahat hareket ettirilmesini sağlar. Beş kemikten oluşan sağrı ve dört kemikten oluşan kuyruk sokumu kemikleri ise, birleşerek tek bir kemik halini almıştır.
Göğüs kemiği; vücudun göğüs bölgesinde ve kalbin üzerinde bulunur. Bu organı koruma ve kaburgalara bağlanma yeri olarak görev yapar.
Kaburgalar; on iki çift olup , yedi çifti doğrudan göğüs kemiğine bağlıdır. Diğer kaburgalardan 8, 9 ve 10. kaburgalar birleşerek yedinci kaburgaya bağlanırlar.
Son iki kaburga ise, yüzücü kaburgalar olarak adlandırılır. Çünkü bunların ön
uçları serbesttir. Bu durum, soluk alış verişi sırasında diyaframın aşağıya doğru rahat hareket etmesine olanak sağlar.





c . Üyeler iskeleti : Omuz kemeri ve kalça kemeri ile kol ve bacaklardan meydana gelir. Omuz kemeri, köprücük ve kürek kemiklerinden oluşur.Kalça kemeri ise, kalça, çatı ve oturga kemiklerinden meydana gelir. Bu kemikler önden birbirleriyle arkadan da sağrı omurlarıyla birleşerek leğen kemiğini oluştururlar.
Kol kemikleri; pazı, ön kol, dirsek, bilek, tarak ve parmak kemiklerinden meydana gelir. Her bir kolda toplam otuz kemik bulunur.
Bacak kemikleri: diz kapağı, uyluk, baldır, kaval, bilek, tarak ve parmak kemiklerinden meydana gelir. Bacağın alt kısmında, önde bulunan kemiğe kaval, arkada bulunan kemiğe ise baldır kemiği denir.
5 . Kemik Oluşumu ve Kontrolü

Kemik dokusunun ve kemiklerin oluşmasında hormonlar,mineraller, dengeli beslenme ve genetik faktörler etkilidir.
Kemiğin sertleşmesi için kalsiyum, fosfor , potasyum minerallerinin kemiğe geçmesi ve bunların kandaki miktarlarının belli sınırlar arasında tutulması gerekir. Kalsiyumun kemikten kana ve kandan da kemiğe geçişi parathormon ve kalsitonin denilen iki hormonla düzenlenir.
D vitamini, kemiklerde kalsiyum ve fosfat birikmesini sağlayarak kemikleri sertleştirir. Derideki D vitamini öncüsü olan maddeler ultraviyole ışınların etkisi ile D vitaminine dönüştürlür. D vitamini yetersizliğinde kemikte gerektiği kadar kalsiyum ve fosfat birikemez ve böylece kemik yumuşak kalır.
Bu durum çocukluk çağında olursa, bacaklarda eğrilikler ( raşitizm ) ve göğüs kafesinde çıkıntı meydana gelir. Şayet yetişkinlerde görülürse kemik
yumuşamamasına neden olur.
Kemiğin enine ve boyuna büyümesi ile son şeklini almasında genetik faktörlerde önemlidir.

CANLILARDA DESTEKLEYİCİ YAPILAR

İskelet ve kas sistemi , canlıların kendilerine ait şekillerini koruyan ve hareketlerini sağlayan sistemlerdir.Bu iki sistemin bulunduğu canlılar özellikle omurgalılardır.İskelet sadece hareketi sağlamakla kalmaz ,ayrıca vücudun dayanıklılığını da artırır . Kaslar ise canlıların aktif yer değiştirmelerine yardımcı olur.
Bir hücreli canlılarda , insanlarda ve hayvanlarda bulunan gelişmiş yapılı hareket organları yoktur.Bunlarda hareket ; sitoplazma veya hücre zarından oluşan bazı özel yapılarla sağlanır. Hareketin gerçekleştirilmesi ya bulunulan ortamla pasif olarak , yada özel yapılarla aktif olarak sağlanabilir.

A . PASİF HAREKET
Bu çeşit harekette , canlı yer değiştirmek için kendi enerjisini kullanmaz . Bulunduğu veya yaşadığı ortamın hareket etmesiyle, hareket sağlanmış olur . Örneğin ; bir çok bakteri ve tek hücreli canlı yaşadıkları suyun hareketi ile yer değiştirebilir.

B . AKTİF HAREKET
Bazı bir hücreli canlılarda ise, hareketin sağlanmasında hücre zarından oluşturulan özel yapılar kullanılır. Bu şekilde, canlının bir uyarana bağlı olarak, ve enerji harcayarak yer değiştirmesine taksis (göçüm) denir. Taksis hareketleri; yalancı ayaklar, siler veya kamçı kullanılarak gerçekleştirilebilir.
Yapılan hareket uyarının yönüne doğru ise pozitif taksis, uyarının zıt yönüne doğru ise zıt taksis adını alır. Örneğin; öglenanın ışığa doğru gitmesi pozitif fototaksis, amipin ısı kaynağından uzaklaşması negatif termotaksis, paremesyumun besin kaynağına doğru gitmesi ise, pozitif kemotaksis olarak adlandırılır.
*Amipsi hareket: Kök ayaklılar grubunda incelenen amip gibi bazı bir hücrelilerde , sitoplazmada bulunan ve kasılıp gevşeme
özelliğine sahip olan proteinler sayesinde, yalancı ayaklar oluşturulur . Bu şekilde oluşturulan yalancı ayaklar sayesinde, besinlerin alınması ve organizmanın yer değiştirmesi sağlanır . Yalancı ayak oluşturma, insan vücudundaki akyuvarlarda ve yine bir protist olan cıvık mantarlarda da görülür.
* Sil hareketi: Terliksi hayvan (paramesyum) gibi bir hücreli canlılarda görülür. Bunlarda hücre yüzeyinden çıkan çok sayında küçük sil, birlikte hareket ederek canlının yer değiştirmesini sağlar.
* Kamçı hareketi: Öglena ve bazı bir hücrelilerde, bazı bakterilerde sperm hücrelerinde hücre zarından uzanan bir veya birkaç tane kamçı ile hareket sağlanır. Protein yapılı olan kamçılar, su içinde burgu hareketi yaparak, canlının yer değiştirmesini sağlar.

Bir hücreli canlılarda, gelişmiş yapılı destek sistemleri bulunmaz. Ancak paramesyum ve öglena gibi bir hücrelilerde, pelikula denilen bir zar kalınlaşması bulunur. Bazen pelikulann yapısında kalsiyum ve silisyum minerallerinin birikmesiyle sert bir kabuk oluşur. Süngerlerde iç iskelet, spikül denilen yapılardan oluşur. Bunlar, kalsiyum karbonat ve silis gibi inorganik ve spongin gibi organik maddeden oluşan küçük yapılı iğne şeklinde kemiklerdir.Bu iğneler süngere, desteklik sağlayan bir iç iskelet olarak görev yapar. Derisi dikenlilerde, iskelet birbirine bağlanmış plakalardan meydana gelir. Bu plakalar üzerinde dikenler bulunur.
Hayvanlarda İskelet Sistemi
Hayvanlarda görülen iskelet iç ve dış olma üzere iki tiptir. Vücudu dış kısımdan örten ve destekleyen iskelete dış iskelet, iç kısımda bulunanlara da iç iskelet denir.

a.Dış iskelet: Bir hücre veya özel hücre grubunun salgıladığı organik ve inorganik maddelerden meydana gelir. Dış iskeletin üzerinde hiçbir vücut örtüsü bulunmaz. Kaslar iskelete içten bağlanmıştır. Vücut için iyi bir koruyucu olan dış iskelet karada
yaşayan organizmalarda fazla su kaybını önler. Dış iskelet esnek bir yapıya sahip olmadığı için, eklem bacaklılarda büyüme sırasında zaman zaman değiştirilir.
b. İç iskelet: Vücudun içinde bulunur. Kaslar iskelete dıştan bağlanmıştır. Üzeri çeşitli vücut örtüleri ile örtülmüştür. Omurgalılarda çok iyi gelişmiş bir iç iskelet vardır.

Köpek balıklarında iç iskelet kıkırdaktan ibarettir. Bu iskelet bütün hayat boyunca kemikleşmeden kalır. Diğer omurgalılarda ise embriyo döneminde kıkırdak dokusundan oluşan iç iskelet daha sonra kemik dokuya dönüşür.